TEMA Vakfı, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) komisyonunda bugün görüşülecek olan torba yasa teklifinin, ülkenin en değerli doğal ve kültürel miras alanlarını madencilik ve enerji yatırımları uğruna geri dönüşü olmayan tahribatlara açık hale getirdiğini bildirdi. Vakıf, teklifin başta Maden Kanunu olmak üzere Çevre, Mera, Elektrik Piyasası ve Yenilenebilir Enerji Kanunlarına yönelik değişiklikler öngördüğünü ve "ekonomik istikrar, milli çıkar ve enerji bağımsızlığı" gerekçeleriyle sunulan düzenlemenin, doğa koruma yaklaşımından uzaklaşarak yatırım lehine bir yasal çerçeve sunduğunu belirtti.
"Süper İzin" ile Tüm Engeller Kaldırılıyor
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, teklifin yalnızca belirli sektörlere yatırım kolaylığı sağlamakla kalmadığını, aynı zamanda doğa koruma politikalarını zayıflattığını ve kamuoyunun, özellikle de yerel halkın söz hakkını tamamen görmezden geldiğini vurguladı. Ataç, Vakfın 2019 yılından bu yana yürüttüğü haritalandırma çalışmalarının, IV. Grup maden ruhsatları tehdidi altında olan orman alanları, tarım arazileri, içme suyu havzaları ve kültürel miras alanlarını ortaya koyduğunu ifade etti. Bu çalışmaya göre, 29 ilin toplam yüz ölçümünün ortalama %67’si IV. Grup madenlere ruhsatlandırılmış durumda.
Ataç, teklifte öngörülen "süper izin" ile vahşi madencilik faaliyetleri önündeki tüm engellerin kaldırılacağına dikkat çekerek, "Yeni torba yasa teklifiyle maden ruhsatı süreçleri hızlandırılıyor ve izin mekanizmaları yatırımcının lehine yeniden şekillendiriliyor" şeklinde konuştu. Özellikle IV. Grup madenler ile stratejik ve kritik madenler için gerekli izinleri vermek üzere "özel bir kurul" oluşturulacağına işaret eden Ataç, bu kurula verilen geniş yetkilerle tüm izin süreçlerinin daha kısa sürede tamamlanmak istendiğini belirtti. Ayrıca, bu kurulun yenilenebilir enerji tesisleri için gerekli olan özel mülkiyete ait taşınmazları da acele kamulaştırma kararı alarak yatırımcının önünü açabileceği uyarısında bulundu. Ataç, tüm bu düzenlemelerin, doğanın korunması gereken alanlarında yatırımların önünü açarken, kamu yararı ve çevresel etkileri göz ardı ettiğini ifade etti.
Orman Alanlarının Denetimi Madencilik Yönetimine Bırakılıyor ve Zeytinlikler Gözden Çıkarılıyor
Teklifin, madencilik yapılmasına izin verilen orman alanlarının da Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) devredilmesini öngördüğünü belirten Ataç, bu durumun ormancılık konusunda uzman olmayan bir kurumun hem ormana verilen zararı hem de rehabilitasyon çalışmalarını izlemekle sorumlu olacağı anlamına geldiğini söyledi. Ataç, ormancılık konusunda yeterli kapasitesi bulunmayan bir kuruma ormanların emanet edilmesinin, doğa için büyük risk oluşturduğunu ve Orman Genel Müdürlüğü (OGM) gibi saha hâkimiyeti olan kurumların bu süreçlerin dışında bırakılmaması gerektiğini vurguladı.
Zeytinliklerin, Türkiye’de özel kanunla korunmuş en değerli tarımsal alanlar olduğunu hatırlatan Ataç, mevcut yasanın zeytinliklere 3 km mesafede toz ve duman çıkaran tesislerin yapılmasını yasakladığını ancak yeni düzenlemenin bu korumayı fiilen ortadan kaldırdığını ifade etti. Ataç, torba yasa teklifiyle 3213 Sayılı Maden Kanunu’na geçici bir madde eklenerek, Muğla’daki zeytinliklerin termik santrallere kömür temini amacıyla madenciliğe açıldığını ve bu alanlarda artık maden aranıp işletilebileceğini belirtti. Zeytinliklerin "taşınabilir" ilan edilmesiyle bu üretim ve kültürel miras alanlarının adeta bir eşya haline getirildiğini ve bunun yalnızca Muğla için değil, ileride Türkiye genelindeki tüm zeytinlikleri tehdit eden bir yaklaşım olduğunu vurguladı.
Korunan Alanlar Yatırıma Açılıyor ve ÇED Süreci Zayıflatılıyor
TBMM’ye sunulan yasa teklifinin yalnızca ormanlar ve zeytinlikleri değil, aynı zamanda madencilik faaliyetlerinin tamamen yasaklanması gereken korunan alanları da ciddi biçimde tehdit ettiğini belirten Ataç, özellikle doğal ve tarihi sit alanlarına ilişkin düzenlemelere dikkat çekti. Teklifin bu alanlarda yapılan başvurulara 3-4 ay içinde yanıt verilmemesi halinde izin verilmiş sayılması hükmünü getirmesinin son derece endişe verici olduğunu vurgulayarak, bunun doğayı korumakla görevli kurumları işlevsiz hale getireceğini ve bu alanların madencilik faaliyetlerine tamamen kapatılması gerektiğini savundu.
Ataç ayrıca, arama ruhsatı almış bir faaliyete işletme izninin de verilmiş sayılmasının, arama ve işletme faaliyetlerinin içerdiği süreçleri ve potansiyel çevre etkilerinin farklı olduğunu göz ardı ettiğini belirtti. Teklifin Mera Kanunu, Toprak Koruma Kanunu ve Çevre Kanunu gibi temel yasalarda yapılan değişiklikler ile tarım arazileri, meralar, sulak alanlar, milli parklar ve sit alanları gibi koruma statüsüne sahip doğal ve kültürel varlıkları da yatırım tehdidi altına soktuğunu ifade etti. Ataç, "üstün kamu yararı" tanımının daraltılması ve "eş zamanlı izin" gibi uygulamalar ile koruma alanlarının hukuki statüsünün zayıflatılmasının, doğal dengeyi, kırsal yaşamı ve yurttaşın katılım hakkını göz ardı eden bir yaklaşımı beraberinde getirdiğini belirtti.
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçlerinin, doğayı ve insan yaşamını korumanın en temel araçlarından biri olduğunu vurgulayan Ataç, ülkemizde mevcut uygulamalarda dahi pek çok eksiklik barındıran bu sürecin, torba yasa teklifiyle birlikte daha da işlevsiz hale getirildiğini söyledi. Teklifin, "ÇED Olumlu" kararı beklenmeden teşvik, onay ve ruhsat süreçlerine başlanmasına imkân tanıdığını ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda yer alan "ÇED Gerekli Değildir" kararının kaldırılmasının, hangi faaliyetlerin nasıl değerlendirileceği konusunda ciddi bir belirsizlik yaratacağını dile getirdi.
Ataç, "Zaten gerektiği gibi yürümeyen ÇED süreçleri, bu düzenlemeyle neredeyse tamamen devre dışı bırakılıyor. Projelerin doğaya, tarıma, sağlığa ve yerel yaşama etkileri dikkate alınmadan ilerlemesinin önü açılıyor. Üstelik 'eş zamanlı izin' uygulamasıyla ÇED Olumlu kararı bile beklenmeden projelere teşvik ve ruhsat verilebilecek. Bu, doğa için açıkça tahribatta geri dönüş yok anlamına geliyor. Korkuyoruz ki artık bazı projeler için hiçbir çevresel etki değerlendirmesi yapılmayacak" şeklinde konuştu.
"Türkiye'nin Son Kararı: Doğayı Korumalıyız!"
Deniz Ataç, bu yasa teklifinin yalnızca teknik bir düzenleme olmadığını; doğaya, kültüre, tarımsal üretime, kırsal yaşama ve toplumsal değerlere yönelik bir tehdit olarak karşılarında durduğunu belirtti. Zeytinliklerin taşınabilir ilan edilmesi, ormanların madencilik kurumlarına devredilmesi, ÇED süreçlerinin etkisizleştirilmesi ve korunan alanların yatırım lehine açılmasının, Türkiye’nin doğal varlıklarını ve üretim kapasitesini geri dönüşü olmayan bir yola sürükleyebileceği uyarısında bulundu.
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, teklifin yalnızca çevreyi değil, aynı zamanda yerel halkı, gelecek kuşakların yaşam hakkını, gıda ve su güvenliğini tehdit ettiğini belirterek kamuoyunu bu konuda duyarlı davranmaya ve görüşlerini TBMM’ye iletmeye davet etti: "Bugün verilecek kararlar, geleceğimizi de belirleyecek. Zeytinlikler, ormanlar, meralar, su varlıklarımız bir kez kaybedildiğinde, bir daha geri kazanılamaz. Doğayı korumak hepimizin ortak sorumluluğu. Bu nedenle TEMA Vakfı olarak toplumun tüm kesimlerini, karar vericileri ve sivil toplumu bu düzenlemeye karşı durmaya; zeytinliklere, ormanlara, tarım alanlarına, ülkemizin doğal ve kültürel mirasına sahip çıkmaya çağırıyoruz" açıklamalarında bulundu.
UHA Haber Merkezi - REMZİ YILDIRIM
SON YAZILAR