MANZARA-I UMUMİYE

Meseleler kişilerin dünya görüşlerine ve hayatları boyunca edindikleri ideolojiye göre değer bulunca…

Uzlaşma ve diyalog denen etkili iletişim yolları bir türlü devreye giremiyor.

Türkiye’de senelerdir bir saflaşma ve kutuplaşma var. Bu toplumsal olgular, sadece bu döneme has değil.

İslam’ı ve İslamî yaşam biçimini kendilerine düstur alanlar ile cumhuriyet düzeninden yana olanlar arasında bir kutuplaşma veya saflaşma olmadığını ileri sürmek, safdilliktir.

Cumhuriyet rejimi ve Türk Devrimi, Osmanlı Devleti geleneğine son verirken, daha modern ve çağının çağdaşı olmaya çabalayan yeni bir devlet inşa ediyordu.

Bu bağlamda, yeni kurulacak/kurulan bir devlette, yani dünyevi esaslara göre teşkilatlandırılacak bir devlette, dinin ve İslamî bir yaşam biçiminin, tüm sosyal dokuya nüfuz etmesine müsaade edilemezdi.

Yine bu paralellikte, Batılı değer ve anlayışa göre tanzim edilen sosyal, siyasal ve ekonomik hayat, döneminin gereklerine göre modern hukuk kuralları ve altyapı-üstyapı ile perçinlenmiştir.

Siyasal İslamcılar, aslında geçmişten kalan değerlerle Cumhuriyet rejiminin getirdiği yenilikleri birbirine karşıt olarak telakki ettiklerinden, bu bağlamda, yeni kurulan devletin, din ve devlet işlerini birbirinden ayrı tutmak maksadıyla laiklik ilkesi üzerinden toplumsal yaşamı kurgulamasına da muhalif olmuşlardır.

Bugün bu yapılan tartışmalara baktığımızda, Siyasal İslamcıların, geçmiş dönem hayalleri izdüşümünde dünyevi kurumlar üzerinden uhrevi çıkarımlar peşinde koştuklarına şahitlik etmekteyiz.

Cumhuriyet rejiminin ilanı ve Türk devrimi, eşyanın tabiatı gereği, aydınlanma ve ilericilik şiarıyla toplumsal ve siyasal dönüşümlere yön verdiğinden, dinin her nevi içtimai hayatta etkin olmasına izin verilemezdi.

Burada farklı kesimlerin içine düştükleri açmaz, dönemleri ve o dönemlerin getirdiklerini varsayılı koşullar dairesinde telakki etmekten imtina etmeleridir.

- - - -* - - - -

Bugünlerde, milletlerin uzaya mekik gönderdiği, insanların ileri ve yüksek teknoloji ile yaşamları dönüştürdükleri, telekomünikasyonda yeni nesil değişimlerin yaşandığı, yapay zekâ faaliyetlerinin artık gündelik sohbetlerin olmazsa olmazı olduğu bir kavşakta…

Hâlâ içinde yaşadığı gerçeklikle ve dönemle kavgalı olmak nasıl izah edilebilinir? Saltanat ve hilafet hülyaları içinde, cumhuriyet rejiminin faziletlerinden faydalanırken, bu devrimin nimetlerinden faydalanırken, siyasal hüsnükuruntu içinde İmparatorluk düşüne ram olmak…

Osmanlı Devleti, pek tabii döneminin gereği din-tarım imparatorluğu idi. Geçtiğimiz yüzyıl bağlamında, Osmanlı İmparatorluğunun, din eksenli bir devlet olması, yaşama din hükümleriyle yaklaşılması, İslam dininin hayatın her zerresinde kaim olması, bunlar zaten dönemin varsayılı gerçekleriydi.

İslam dini, felsefi bakış açısıyla, zihinsel bir etkinlik alanı değildir. İslamiyet, tüm yaşamı; toplumsal alandan politik alana ve iktisadî faaliyetlere kadar kuşatan ve yönlendiren bir gerçekliktir. İslam dinini sorgulamak veya İslamiyet’in naslarına şüpheyle yaklaşmak, dini inanca şüphe düşürür.

Gelmek istediğim husus, Osmanlı Devleti, dönemindeki koşullardan ötürü din eksenli bir politika sürdürüyordu. İslam Hukukuna göre yaşamın pratikleri çözümleniyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, seküler değerler esas alınarak, dünyevi bir zeminde kurulmuştur. Bu bağlamda, Cumhuriyet rejiminin bir ilkesinin laiklik olması, Siyasal İslamcılara düşmanlık ya da nefret saikini vermemelidir.

BELEDİYELER

EKONOMİ