HAVASINA SUYUNA

Bir arkadaşımı misafir ettim dün. Aldım, doğruca sahile indirdim. Kızıyla gelmişti. Şöyle bir deniz havası alalım, kahvaltı edelim istedim. Misafirler Bursa’dan olunca, tabi denizi göstermeyi istiyor insan, ister istemez.

Sonunda kahvaltıyı sahilde bir yerde yapmaya karar verdik. Kızımı da aldık, dördümüz memleketimin güzel bir köşesinde denize nazır oturduk.

Tabi denize bakınca hepimizin birden keyfi kaçtı. Bir gün önce yoktu salyalar. Gitti sanmıştım. Yani başka bir yere, en azından kısa bir süreliğine. Belki görmek istemediğimiz için, hani tehlike anında gözlerimizi kapatırız ya onun gibi bir şey. Görünce başka oluyor ne yazık ki.

Bütün keyfimiz kaçtı. Konuşacak onca güzel şey varken, sadece bu salyalara bakarak sohbet etmeye çalıştık. Bir kıyamet filmi izler gibiydik. Yemeğin tadı yoktu. Suda yüzen plastik bardaklar ve salyaların arasından çırpınarak, yer açan balıklara bakıyorduk ibretle.

Daha geçen yıl onları keyifle izlerken, çayın tadı bile ne güzeldi. Her şey nasıl bu kadar üst üste kötü olabiliyor.

İnanılmaz üzücü, insan neler düşünmüyor ki; çocuklara bırakacağımız bir dünyadan tutun da bir daha hiç kendi çocukluğumuzdaki gibi bir denizi ya da yeryüzünü göremeyeceğimiz gibi…

Çocukluğumuzu düşündüm sonra. Belki, bugünkü mavi bayrağımız yoktu ama denize her yerden girilebiliyordu. Hafta sonları piknik sepetini doldurup, salaş çay bahçelerini az biraz geçtikten sonra, ağaçların altında yemyeşil ve masmavi renklerin arasında mutlulukla günlerimizi geçirebiliyorduk.

Ne güzeldi biz çocukken buralar… Havası, suyu, yeşili, mavisi her renk nasıl parlaktı. Marmara tertemizdi.

Biz büyüdük, ülkemiz, ekonomimiz gelişti. Ama dünya kirlendi. Bunları düşünürken, denize bakarak dalgın vaziyette, bir balık yeniden çırpınarak salyalardan çıkardı başını.

Daha fazla bakamadım. Bizimkilere dönüp; “hadi gelin burası denizden ibaret değil. Bir de yükseklere çıkalım” dedim. Hemen kabul ettiler. Üzerimizden ölü toprağını atıp bir taksiye bindik ve on dakika sonra muhteşem havası ve manzarası olan bir köye geldik. Allah’ım inanılmaz güzeldi. Bütün kötü enerjimiz bir anda yok oldu. Uzaktan denize bakıyorduk ve salyalar görünmüyordu.

Birkaç saat kuş cıvıltıları, daldan dala hızla geçen sincaplara bakarak, her şeyin yok oluşunu unutmaya çalışarak, sadece anı yaşamaya çalıştık.

Ancak, ortada bir gerçek var ki, biz gözümüzü kapatınca tehlike geçmiyor. Doğanın yavaş yavaş ölümünü izlerken fark etmiyorduk belki. Böyle her şeyin üst üste gelmesi, bu kadar korkunç görünmesi, insanı elbette düşündürüyor.

Ne hafızamız ne yaşadığımız an bu duruma çare değil.

Ortada bir bedel varsa denizler de biz de fazlasıyla ödüyor muyuz? Ya sonra…

Sonra…

Bir şarkının dizeleri dökülüyor dudaklarımdan…

“Havasına, suyuna, taşına, toprağına

Bin can feda, bir tek dostuma

Her köşesi cennetim, ezilir yanar içim

Bir cennettir benim memleketim…”

 

BELEDİYELER

EKONOMİ