GENÇLERİMİZ ELLERİMİZDEN KAYIP GİTMESİN(?)

Bir ülkenin en önemli potansiyeli insan kaynağının niteliğidir. İstediğiniz kadar petrol ve doğalgaz yataklarına sahip olun ama bunlara yön verecek “akla” sahip değilseniz, nafiledir…

Sahip olduğunuz zenginlikler…

Ortadoğu coğrafyasına baktığımızda, burada varolan Arap devletlerinin en büyük özelliklerinin “petrol zengini” ülke olmalarıdır. Sahip oldukları doğal kaynakları sayesinde maddi olarak bir refah yaşamaktadırlar. Tabii bu ülkelerde geniş halk kesimlerinin böyle bir ayrıcalığı yoktur.

Bu bağlamda…

Bu Arap ülkelerinin sahip oldukları doğal kaynaklarının dışında, gezegenimiz düzleminde diğer devletler ile olan münasebetleri açısından hiçbir etkinlikleri de yoktur. Sahip oldukları insan kaynağının vasatlığını zaten söz etmeye bile gerek yoktur. Zaten, yüksek eğitimlileri de hayatlarını “Hıristiyan ülkelerde” sürdürmektedirler.

Öte yandan, bizim gibi bölgesinde laik, sosyal hukuk devleti olma özelliğiyle ön plana çıkan ülkelerde, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri “görece” Arap ülkelerine göre daha kısıtlı olan ülkelerde, en büyük zenginlik, “yetişmiş insangücüdür.”

Sizlerin de az-çok takip ettiğiniz gibi Avrupa Birliği ülkelerinin birçoğunda nüfus gittikçe yaşlanmakta ve genç insan sayısı görece gerilemektedir. İşte bu bağlamda, genç nüfus yapısı aktif ve iyi eğitimli olan ülkeler, ilerleyen dönemlerde fark oluşturacak ülkelerdir. İnsan kaynağına yeterli ve nitelikli yatırım yapan ülkeler, ekonomik gelişme ve rekabet bağlamında diğer ülkelerden her zaman bir adım önde oldular, olmaya da devam edecekler.

Sözü, nereye getirmeye çalışıyorum…

Türkiye’ye…

Genç nüfusumuza…

İstihdam ve…

İş sahibi olma, işsizlik durumlarına.

İnsanın, gençlerimizin mutsuzluklarından ve umutsuzluklarından etkilenmemesi ne kadar mümkün?

***

Aynı ülkede yaşıyoruz. Aynı ülkenin yurttaşlarıyız. Gerçekten de gençlerimiz mutsuz ve umutsuz. Geçmiş dönemlerde gençlerimizi, sanırım çok fazlaca eleştirdim ve kınadım. Tabii bazı durumlarda haklılık payımız vardı. Ama, Türkiye’nin içinde bulunduğu hem cari siyasi atmosfer hem de ekonomik atmosfer, gençlerin veryansınları doğrultusunda, onlara haklılık payı vermiyor mu?

Gençler çalışmak zorunda. Üretime katılmak zorunda. Tamam, zaten “tam istihdam” diye bir şey hayaldir. Lâkin, gün geçtikçe yaşamanın zorlaştığı ülkemizde, genç insanlarımız nasıl iş bulacak? Gerçekten de üzerinde düşünülmesi gereken, bence stratejik bir durumdur, “genç işsizliği”! Genç nüfusumuzun Türkiye’den ümitlerini kesmeleri, rotayı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ne çevirmeleri, nedense ülkeyi yönetenlerde bir rahatsızlığa neden olmuyor gibi!

Nicelik ve nitelik bağlamında gelişmelere baktığımızda, genç nüfusumuz evet, gittikçe genişlemekte ama öte yandan bu nüfusumuzun kalifikasyonu da çok fazla ehemmiyet arz etmekte. Belki, bazı hususları tekrar ediyoruz, olsun bunların tekrar tekrar belirtilmesi ve sürekli kamuoyunda canlı tutulması, elzem gelmektedir.

Bugün çalışma yaşamında en önemli husus, yapılan işler ve bu işlerin gerektirdiği yetkinlikler. Sizler de televizyonda haber kanallarında izliyor, ara sıra rast geliyorsunuzdur, işverenler yetkinlik isteyen pozisyonlarda işgören bulmakta zorlanmakta. Yine, öte yandan işsizlik memleketimizin “kanayan yarası”. Son yıllarda en çok övündüğümüz husus, neredeyse her kentimize üniversite açılmış olması. Tamam, üniversite açılıyor açılmasına da, buralardan mezun olan/olacak genç insanlarımıza istihdam olanakları sunulacak mı?

Meslek sorunu da Türkiye’de işsizlik ve istihdam ile atbaşı giden bir soruna neden olan belirleyici parametredir. Dikkatli baktığımızda üniversitelerimizin İİBF’nden (İktisadi ve İdari Bölümler Fakültelerinden) mezun insanlarımızın yoğunlukta olduğunu görürsünüz. En son tahlilde, bu mezun gençlerimize ne özel sektörde ne de kamu sektöründe yeterli iş imkânları mevcut. Yani bir planlama yapılmalı. İşverenler meslek bilen, teknik eleman bulmakta zorlanmakta ama öte yandan entelektüel bilgileri fazla olan insan gücümüz iş bulmakta zorlanmakta.

Gerçekten de artık bir silkelenme vaktidir.

Her yere üniversite açmak övünç meşalesi olamaz.

***

Türkiye’deki siyasî atmosfer de gençlerimizin memleketlerine olan bakışlarını ya olumlu ya da olumsuz etkilemekte. Uygulanan politikalardan ve işleme konulan kararlardan toplumsal çıkardan ziyade küçük ve azınlıkta kalan çıkar gruplarının faydalanması, kamuculuk gibi tüm ulusun menfaatlerinin gözetilmemesi, torpil ve kayırma gibi az gelişmiş toplum olma niteliklerinin yaşam içinde olmazlardan olması…

Bunlar gerçekten de düşünülmesi gereken ve bence ivedilikle çözümlenmesi gereken “acil kodlu” sorunlardandır. Gençlerin kaderleriyle baş başa bırakılması, kendini medeni ve modern diye tanımlayan bir devlette kabullenilemez. Üniversitelerin sayılarının arttırılmasının, ülkemizin istihdam noktasında derde deva olamadığı da aşikâr. Öte yandan üniversitelerimizin direkt meslek bağlantılı olmayan fakülte ve bölümleri, sürekli olarak diplomalı işsiz üretmeye devam etmektedir.

Gençlerimiz işsiz. Çalışmak istiyorlar. Ayaklarının üzerlerinde durmak istiyorlar. Yaşamlarının bahar dediğimiz dönemlerinde, “gelecek kaygısı” ve “iş bulma-bulamama” endişesi içinde “bir kayıp nesle” dönüşmeleri, daha da üzücü ve kahredici bir gelişme. Türkiye’nin çalışma piyasaları açısından bakıldığında, işverenler açısından belirttiğim gibi şuan en büyük çıkmaz husus meslek bilgisi olan ve “ara eleman” denilen teknik bilgiye ve tecrübeye sahip insangücünün istihdam edile-me-me-si.

Hani iktidar tarafından sürekli pompalanan sloganlarımız var ya…

Sürdürülebilirlik…

İstikrar…

Güven… Hep destek tam destek…

GENÇ İŞSİZLİĞİ daha ne kadar daha sürdürülebilir? Çocuğu işsiz bir babaya, “senin çocuğun da işsiz kalsın” denmez.

İSTİHDAM… İŞSİZLİK… GELECEK KORKUSU… TÜRKİYE’DE KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME/GERÇEKLEŞTİREMEME…

 

Ee şimdi ülkesinden umudunu yitirmiş, memleketinde yaşam kurma realitesini iyice tartıp ölçmüş genç yığınların ülkelerinden başka ülkelerde umuda yelken açmalarına, hangi gözle bakmak lâzım gelir? Takkeyi çıkarıp düşünelim…

Durum, hariçten gazel okuma ya da sırça köşklerden “aklımızca” tespit yapma zamanı değil.  

 

BELEDİYELER

EKONOMİ