CUMHURİYET HALK PARTİ NASIL İKTİDAR OLUR?

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin uygulamaları ve politikaları, toplumumuzdaki endişe katsayısını artırmakta. 3 Kasım 2002 tarihinde iktidara gelen AK Parti hükümetleri ile 2007 yılından sonraki AK Parti hükümetleri arasında insanları dehşete düşürecek kadar farklılıklar gözlenmekte. 3 Kasım 2002’de işbaşına gelen AK Parti, toplumumuzun çok farklı katmanlarından destek görmüş idi. Özellikle, liberaller, eski solcular, yine özellikle devletin “jakoben” uygulamalarının mağduru durumundaki kitleler, siyasal güç ve enerjilerini, AK Parti iktidarında birleştirmişler idi.

Kırılma noktası, AK Parti’nin gücü tekelinde toplamasından sonra başlamıştır. Her seçim sonrası iktidarını konsolide eden AK Parti, siyaset kulvarında neredeyse tekbaşına kalmış, güç sarhoşluğunun da verdiği hırsla siyaset kurumu üzerinde belirgin bir güç temerküzüne gitmiştir.

Bugün için ülkemizde AK Parti tarafından seslendirilen “demokratik hayatın genişletilmesi”, “özgürlük”, “şeffaflık”, “temsilde adalet”, “temel hak ve özgürlükler”, “hukukun üstünlüğü”, “hesap verilebilirlik”, “medya özgürlüğü” vb. hususlarda gerilemeler tecrübe edilirken, toplumumuzun siyaset kurumuna olan “güveni” de sarsılmakta.

* * * *

Türkiye, siyaset kurumu içinde acaba AK Parti’ye mecbur mudur? Türkiye’de AK Parti’nin esaslı bir rakibi olamayacak veya çıkamayacak mıdır? Senelerdir seslendirilen bir husus: Ülkemizde iktidar kurumu olabildiğince güçlü ve muktedir iken, buna koşut olarak muhalefet kurumunun, yeterince varlık gösterememesi tartışılmış ve sorgulanmıştır. Türkiye’de ihtiyaç duyulan siyaseten yeni bir nefes, yeni bir soluk ve tabii ki daha itidal ve suhulet vaat eden bir siyasî adrestir. Çok fazla gevelemeden dillendirmek istiyorum: Türkiye’de güçlü bir siyasal iktidar varken, buna paralel olarak güçlü bir denge ve fren unsuru olabilecek muhalefet ayağı yoktur. Bugün için Cumhuriyet Halk Partisi arzu edilen muhalefet görevini icra edememektedir. Ama, CHP’ye ayrıca değinmekte fayda vardır. Türkiye’de ne kadar eleştirilirse de eleştirilsin, doğru düzgün “muhalefet yapabilecek” potansiyel parti, CHP’dir.

Tabii ki CHP’nin sorunu da silkinip kendisini ülke sorunlarına bir türlü adapte edememesi, cumhuriyetin kurucusu partiyi köşede kenarda kalmış bir hareket olarak göstermekte. Parti içindeki kişisel çekişmeler, parti tepe mevkilerinde yer edinme hırsı, özellikle artık CHP’nin kronikleşmiş bir hastalığı olan “hizipçilik”, CHP’nin Türkiye’nin gelecek erimli projeksiyonlarında arka planda kalmasına neden oluyor. Bugün baskı ortamının hâkim olduğu memleket ortamında CHP’nin enerjik, üretken ve yapıcı siyasetine “ekmek ve su” kadar ihtiyaç duyulmaktadır. Demokratik siyaset mekanizmasının, siyasî arenada tekbaşına kalan AK Parti tarafından arızaya uğratılması, meşru siyaset araçlarının; demokratik hak taleplerinin gösteri ve yürüyüş ile ifade edilmesi yolunun tıkanmasının, basın özgürlüğünün yargıyla hizaya getirilmesinin, insan haklarının “yandaş haklarına” dönüştürülmesinin, memleketimizde vatandaşların politikaya olan bakışlarını “değersizleştirmekte” ya da politika dışı yollara sapmalarına neden olmakta.

Şimdi lafı çok fazla dolaştırmadan sormanın zamanıdır: CHP, Türkiye’de iktidar olabilir mi? Yukarıdaki durumun bir tık ilerisi artık “iktidar” namzedi bir CHP’den bahsedebilir miyiz? Adalet ve Kalkınma Partisi’nin neden olduğu güvensiz siyaset ortamının, daha güvenilir bir aşamaya çekilebilmesi için, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir “iddiası” var mıdır? Yargı organlarının tek parti emrine girdiği, savcılarımızın devlet savcılığı yerine “cumhurbaşkanlığı savcılığı” yaptığı, HSYK’nın hâkimler ve savcılar üzerinde bir sopa misali işlev kazandığı, devlet memurlarının mevzuata aykırı davranmaya teşvik edildiği, ekonomik kalkınmanın kötü sinyaller verdiği bir dönemde; CHP’nin varolan siyaset sistemini değiştirmek adına hâlihazırdaki iddiası nedir?

* * * *

Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar olabilmesinin “reçetesi” nedir? Bugün için artık ülkemizde AK Parti’ye olan desteğin, özellikle, liberal ve solcu kesimlerden olan desteğin azaldığını belirtebiliriz. CHP, Türkiye’deki despotik ve tek adama dayanan siyasal sistemi hangi yöntemle değiştirmeye adaydır? Bilmem, hatırlar mısınız, bir aralar siyasetbilimciler tarafından ülkemizdeki siyasal değişimi izah etmek amacıyla “merkez-çevre” kuramı, çok kullanılmış ve AK Parti’nin siyaset kurumu içindeki yükselişi de bu kuramla açıklanmıştı. Cumhuriyetin kuruluşunda CHP’nin merkeze oturan konumu yadsınamaz. CHP ile Türkiye, modernleşme serüvenine başlamış, CHP-Asker-Burjuvazi eşliğinde Türkiye, imparatorluk coğrafyasında Batıya dönük modern bir ülke inşasına girişmişti. CHP; genç cumhuriyet Türkiye’sinin ilk partisi olması hasebiyle ülkenin siyasî ve kültürel dönüşümünü gelenekselden uzaklaşarak, Osmanlı’nın düştüğü hatalara düşmemek için, kendisi merkeze oturmak kaydıyla gerçekleştirmiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi, 3 Kasım 2002 tarihinde siyasî kaos ve kargaşadan bıkmış ve bunalmış farklı kesim ittifakının teveccühüyle iktidara gelmişti. AK Parti; belki çokça seslendirildiği gibi “Esmer Türklerin” temsilcisi, çevrenin, büyük kentlerdeki burjuvazinin dışladığı, görmezden geldiği, horladığı bir kesimin büyük bir ittifakı sonrasında iktidarını konsolide etmişti. AK Parti, merkezde tekelleşen siyaset gücünün kırılmasında, siyasetin merkezden çevreye doğru kaymasında manivela işlevini görmüştü. CHP ile gelenekselleşen, siyasetin büyük kent merkezlerinden yönlendirildiği, regülatörün CHP olduğu siyaset ayağı, daha sonraları yavaş yavaş AK Parti’nin siyaseten gücü tekelinde toplamasıyla dönüşüme uğradı; ve yeni dönemin yeni siyasal denklemi ortaya çıktı. CHP’nin sözcülüğünü ve temsiliyetini yaptığı büyük sermaye destekli merkez siyaset; daha çok “Beyaz Türklerin” ülkeye yön verdiği dönemler idi. Ordunun ve askerlerin, siyasetçileri kamuoyu ve basın önünde “çocuk gibi” azarladıkları, dış politikanın “dokunulmaz ve girilemez” alan olduğu yıllarda AK PARTİ ve onun gibi ideolojik ve kültürel geçmişten gelen “sessiz çoğunluklar”, 3 Kasım 2002 tarihinde Türkiye’deki yıllardır sürdürülen merkeziyetçi siyasete son verirlerken; hem kendi sosyolojik yapılarını, hem de kendi iktisadî koşullarını yeniden yaratacaklardı.

* * * *

Cari dönemde AK Parti, mağdur olmuş kesim ve çevrenin desteklediği bir siyasal parti ise de, yadsınamayacak düzeyde merkezden de destek görmüştür. Siyasal gücünü temerküz eden AK Parti, artık “merkeze” göründüğü kadarıyla kendisi oturmuştur. Özellikle, seçim dönemlerinde AK Parti’nin çevrenin yanında merkezden de teveccüh görmesi, merkez-çevre ilişkisinde bir tersliğe de neden olmuştur. Aslında AK Parti, çevrenin desteklediği, iktisaden “Anadolu Kaplanları” diye addedilen bir kitlenin arkasında durduğu bir partiyken, dönem dönem CHP’den rol kaparak sol politikalar üretmesi, merkezden de destek görmesine vesile olmuştur.

O zaman sorumuz şu: CHP, AK Parti’den nasıl rol kapacaktır? Bugün için CHP’nin potansiyel oyu %25 civarlarında gezinmekteyken, iktidar olabilecek bir oy potansiyeline CHP nasıl ulaşacaktır? CHP, siyaseten nasıl bir yöntem belirlemeli ki, hem merkezden aldığı oyu arttırsın hem de iktidar için elzem olan “çevrenin-Esmer Türklerin” desteğini arkasında görebilsin? Türkiye, AK Parti vasıtasıyla “kültürel” siyasetten “sosyolojik” siyasete geçmiştir. AK Parti, bu dönüşümü gelenekçi-ekonomist bir anlayışla devam ettirmekte. CHP, kültürel kodlara dayanan ve toplumu regüle eden siyaset zihniyetiyle iktidara gelebilir mi? Sosyolojiye ve ekonomiye dayanmayan bir CHP’nin, %25 eşiğini aşma şansı yok mu?

 

BELEDİYELER

EKONOMİ