CHP DÖNÜŞEBİLİR Mİ?

Her nedense yaklaşan seçimler siyasi partiler bakımından “dönüm noktası” olarak addedilir. Ama bu dönüm noktaları bitmez. Türkiye’de cumhuriyet ilan edilip de kök salmasından beridir, rejimimizin yıkılacağı ve yerine karşı bir hamleyle şeriat devleti kurulacağı anlayışıdır. Pekâlâ, cumhuriyet rejimi kurulurken de zaten zırhlarını kuşanarak gelebilecek tehditlere karşı gardını almıştır.

Bu bağlamda, ülkemizdeki siyaset bloklaşması da daha çok Amerikan Demokrasisindeki gibi zahirde iki parti üzerinden yürütülmekte. Geçmişte, Demokrat Parti(DP) vardı, Adalet Partisi(AP) vardı; şimdi ise kesintisiz olarak 20 yıldır iktidarda olan AK Parti ve köklü partimiz Cumhuriyet Halk Partisi var. Seçim üzerine toto oynanadursun, gelecek açısından Türkiye’de ne gibi değişme ve gelişmeler olacak, merakla beklenmekte.

Ben bu yazıda, yine CHP üzerinde durmak istiyorum. Bildiğiniz gibi ülkemizde sosyalist partiler veya demokratik sol olduğunu iddia eden partiler, adamakıllı siyaset kulvarı içinde sağ partilere alternatif olamadılar. Bugün, 2022 Türkiye’sine baktığımızda, Cumhuriyet Halk Parti’yi, sahip olduğu seçmen tabanı bakımından iktidar yolculuğunda en başa oynayabilecek en başat parti olarak görüyorum.

Şunu ifade edelim: Muhalefet tarafında konumlanan partilerin hemen hemen hepsi artık Türkiye’nin yönetilemediği konusunda hemfikir. Türkiye yönetilebilirlikten uzaklaşmakta. Tabii herkesin fikrine saygı duymak lâzım. Öte yandan yine bir başka endişe ise Türkiye’nin laik, demokratik cumhuriyet rejiminden de uzaklaştırıldığı ve dönüşümün 2023 yılında tamamlanacağı.

Bu bağlamda CHP üzerinden değerlendirme yapmaya devam edeceğim. Şimdi bir soru soralım: CHP kendini dönüştürebildi mi? Artık tekrara düşeceğiz ama ne yapabilirim, yineleyeceğim… CHP Türkiye’deki değişimi doğru düzgün tahlil edebiliyor mu? Bu, hem sosyolojik hem de ekonomik olarak geçerli. Artık eski zamanda kalmış siyaset kalıplarıyla ve geçmişe özlemle anı yakalamak, seçmenlerin beklentilerini karşılamak zor görünmekte.

* * *

Bu bağlamda, muhalefet tarafı Millet İttifakı çatısı altında toplanmış olsa da, burada önü çeken parti ne denirse densin Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Aslında gelecekteki seçim ittifaklar arasında geçecek ama acaba diyorum, CHP’nin tek başına iktidar olmak için bir yol haritası var mı? Değerli okuyucular, yapıyor(muş) gibi yapmakla söylüyor(muş) gibi söylemek arasında farklar var. Bakıyorum, evet, Cumhuriyet Halk Partisi bir şeyler yapıyor izlenimi veriyor: Esnaf ziyaretleri, çarşı pazarda vatandaşın nabzını ölçme… Tamam da ileriye dönük seçim kazanmaya yönelik bir strateji var mı?

Zaten CHP, daha çok eski siyaset enstrümanlarından medet umduğu için, siyaset kurumu içinde AK Parti’nin ciddi bir rakibi olarak temayüz edemiyor. Buradan şuraya gelmek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi “Kemalist ideolojinin” refleksleriyle Türkiye’deki sosyolojik değişmeleri okumaya çabalarsa, çuvallamaya mahkûmdur. Şunu da belirtmek isterim: Ben ATATÜRKÇÜLÜĞÜ ve KEMALİZMİ farklı bir düşünce yapısı olarak telakki etmekte ve Kemalizm’in Türkiye’deki vatandaşlara “hâlâ” çocuk gibi davranması, bir türlü CHP’nin toplumdaki beklenen yükselişi gerçekleştirememesine de neden oluyor.

Evet, Kemalizm bir modernleşmenin ete kemiğe bürünmüş hâli idi. Kemalizm sistematiği ile modern cumhuriyet Türkiye’sinin uygarlığa giden yollarının taşları emin ve sağlam bir biçimde döşenmiştir. Kemalizm yeni Türkiye’de ilerleme ve modernleşmeyi “Batılılaşma” ile tamamladı. Aslında buradaki nüans “Batıcılık” değil, yani taklitçilik değil. Atatürk; Türkiye’yi kendine münhasır değerleriyle, ama zamanının yükselen değerlerinin ve kurumlarının Batıda olması hasebiyle Batılılaştırarak, Osmanlı Devleti’nin kaçırdığı medeniyet trenini bir daha kaçırmamak için dönüştürmek istemiştir.

Dönemine göre de ATATÜRK, devrimci adımlar doğrultusunda Türkiye’yi “çağdaş bir toplum” aşamasına üstelik emperyalizmin tüm hücumlarına karşın emperyalist devletlerin kurum ve kurallarını ülkemize adapte ederek getirmiştir. Ama döneminde sapkın ideolojik akımların toplumları bir bataklığa, uçuruma sürüklediği gerçekliğinde, Atatürk ülkemizi ne “faşizme” ne “sosyalist düzene” ne de bir başka totaliter rejime dönüştürmeden, devrimlerin olmazsa olmazı inkilâpları da tabii ki tepeden inme usulle toplumumuza kazandırmıştır.

* * *

Öte yandan ebedi liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ten sonraki toplum içindeki değişimler, toplumun dönüştürülmesi daha çok “halka rağmen halk için” anlayışıyla yapıldı. Az önce de ifade ettiğim gibi ATATÜRK’ÜN bizzat kendisinin de içinde olduğu devrimlerin ve inkilâpların hayata geçirilmesinde ve ATA’mızın vefatından sonraki devrim sürecinin atılımları dönem içinde olması gereken idi. Dönüşümün sosyolojik bir evrim olduğunu, ekonomi-politiğin bir uzantısı olduğunu Kemalist zihniyete sahip kesimler kabul etmek istemediler.

Kemalist ideolojinin es geçtiği husus şuydu, sosyolojik dönüşüm devlet-egemen yapıdan toplum-egemen bir yapıya geçmeyi gerekli kılıyor ve bu da “demokratikleşmeyi” elzem görüyordu. Bu bağlamda ben Kemalizm’i yukarıdaki satırlarda ifade ettiğim gibi farklı bir değerlendirmeye tâbi tutuyorum: Kemalizm’in daha çok “bir elit anlayış” olduğundan hareketle, toplum ve vatandaşlar üzerinde “kontrol gücü” gibi durduğuna kaniyim.

Neyse çok fazla uzatmak istemiyorum. Burada ne Atatürkçülük ne de Kemalizm tartışması yapmak niyetinde değilim. Sonuçta, Atatürk’ümüz bizlerin ebedi lideri ve vatanımızın ve devletimizin sarsılmaz banisidir. Son tahlilde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin artık Türkiye’deki siyaset okumasını kültürel değerler üzerinden değil de, sosyoloji tabanlı değerlendirmeye çabalaması lâzım.

Öncelikle değişim ve dönüşüm, CHP’nin topluma bakış açısında başlamalı. Şu bir gerçek, CHP’nin bugünkü kemik kitlesi taş çatlasa %25-30 eşiğini geçemez. Şuraya getirmek istiyorum: CHP toplumun mütedeyyin kesiminden teveccüh görmeden, seçimde tek başına işbaşına gelemez. Diyeceksiniz ki, CHP’nin böyle bir iddiası veya beklentisi var mı? Yani bu bağlamda, şu son 20 senede Cumhuriyet Halk Partisi’nden özellikle dindar-mukaddesatçı kitlelerden teveccüh görecek bir davranış göremedik.

Yaptığım okumalarda gördüğüm husus, muhafazakâr seçmen kitlesinin AK Parti’den memnun olmasalar bile, AK Parti’nin alternatifi bir partiyi kendilerine yakın bulamadıklarından, kerhen bile olsa seçimlerini AK Parti üzerinde yoğunlaştırdıkları. Ve bir de iktidar tarafından yoğun olarak uygulanan propaganda: AK Parti giderse eski kazanımlarınızı kaybedersiniz, başörtüsü yasağı geri gelir, dinî özgürlüklerinizi yaşayamazsınız vb.

Son tahlilde…

Cumhuriyet Halk Partisi’nin, kendi görüşümce muhafazakârlardan oy almadan tek başına iktidar olma şansı yoktur.       

 

 

BELEDİYELER

EKONOMİ