Hakan Ürün;
Bu ay meclis konuşmamda Küresel sorun olarak öne çıkan ancak, Türkiye özelinde çok daha fazla etkisi hissedilen/ daha da hissedilecek olan 2 konuyu paylaşmak istedim.
İlki göç, göçmen meselesi. Önce bu konuda kavramları hatırlayarak başlamak istiyorum ki, sonrasında doğru değerlendirme yapalım.
KAVRAMLARI HATIRLAYALIM
MÜLTECİ
"Irkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu" için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişileri ifade eder.
SIĞINMACI
Mülteci olarak uluslararası koruma arayan, statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere denir.
DÜZENLİ GÖÇ:GÖÇMEN
Eğitim amaçlı veya yaşam şartlarını iyileştirmek amacıyla başka bir ülkeye veya bölgeye göç eden kişi ve aile fertlerini kapsar.
DÜZENSİZ GÖÇMEN
Göç ettiği ülkeye o ülkenin yasalarını ihlal ederek giriş yapan, ülkede kalmak için yasal hakkı bulunmayan, ülkenin yasalarını ihlal ederek çıkış yapan kişilerdir.
DÜNYADA EN ÇOK GÖÇ ALAN/VEREN ÜLKELER
Dünyada en çok göç alan ülkelere baktığımızda, göçmen olarak tarif edilen topluluğun refah seviyesi yüksek ülkeleri tercih ettiğini çok net görmekteyiz. Daha iyi yaşam koşulları için özellikle Amerika ve Almanya öne çıkmaktadır. Diğer yandan, aynı sebeplerle en çok Hindistan, Meksika, Rusya’dan bir kaçış söz konusu olmuştur. Özellikle Hindistan’dan yoğun bir beyin göçü olduğu ve bunun da Amerika ve İngiltere’de yoğunlaştığı malumlarınız.
Bizim de gençlerimiz, Amerika’yı, Almanya’yı, İngiltere ve Kanada’yı benzer sebeplerle tercih ediyor.
ÜLKELERE GÖRE SIĞINMACI SAYISI
Asıl meseleye geldiğimizde tablo bizim açımızdan içler acısı. Statüleri henüz resmi olarak tanınmamış olan sığınmacı sayısı resmi verilerle 3 milyon 251 bin kişi. Resmi olmayan verilere ilişkin ise birçok rakam telaffuz ediliyor.
Dünyada en fazla sığınmacıya kucak açan ülkeyiz. Bu artık insani yardım meselesini çoktan aşmıştır. Bu grafik bunu açıkça ortaya koyuyor.
Türkiye ile AB arasında “Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni” ve “Geri Kabul Anlaşması” eş zamanlı olarak 16 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da imzalanmıştı.
Bugün geldiğimiz noktada bırakın vizesiz geçişi, vize dahi alamıyoruz. Ve dünyanın en fazla sığınmacı barındıran 2. ülkesi olduk.
DÜZENSİZ GÖÇMENLER
Kaçak yollarla ülkeye girmek isteyen ve yakalanan düzensiz göçmenlerin uyrukları topraklarımız için ayrı, içinde yaşayan bizler için ayrı risk teşkil etmektedir. 11 yılda öne çıkan uyrukların Afganlar, Suriyeliler, Iraklı ve Filistinliler olması da bu riski teyit etmektedir.
Bunlar yakalananlar. Bir şekilde hayatını ülkemizde idam ettiren bu ülke vatandaşları, ne yazık ki toplumda ciddi bir rahatsızlığa sebep olmaktadır. Son olarak, basına yansıyan Kayseri örneği gibi yansımayan pek çok adli vaka gelecek adına önemli işaretler vermektedir.
YILLARA GÖRE YAKALANAN DÜZENSZ GÖÇMENLER
Özellikle yıllar itibari ile rakamları sizlere göstermek istiyorum. Son 10 yılda çok ciddi artışlar verilere de yansımış durumda.
GEÇİCİ KORUMA KAPSAMINDAKİ SURİYELİLER
Sığınmacı olan geçici koruma kapsamındaki Suriyelilerin yıllar itibari ile sayısı 3 milyonu aşmış durumda. Bu rakamlar resmi olanları kapsamakta olup, şu açıdan önem taşımaktadır. Bu insanlar için çok ciddi bir kaynak ayrılmıştır. Evet AB’den destek alındı. Ancak, öyle bir noktaya gelindi ki, sağlıktan eğitime, mali desteklere kadar tanınan haklarla Türk vatandaşları arasında bir haksız rekabet yaratıldı.
İLLERE GÖRE DAĞILIMI
Geçici koruma kapsamındaki Suriyelilerin illere göre dağılımında, İstanbul, Gaziantep, Şanlıurfa ve Hatay öne çıkmaktadır. İzmir’de sayı 120 bin civarı.
Küçük illerimizde öyle bir noktaya gelinmiştir ki, bazı ilçelerde sayıca üstünlük bunlara geçmiştir. Bunu kabul etmek mümkün değildir.
Geçen hafta Gaziantep Ticaret Odası Yönetim Kurulu, Yönetim Kurulumuzu ziyaret etti. Orada Sayın Başkanı dedi ki, ayakkabı sektörünü kaybettik ve üstünlük onlarda. Konfeksiyon sektöründe ise çekişiyoruz. Bu sadece işin ticari boyutuna küçük bir örnek.
Fakir göçmenlerin hakim olduğu İngiltere’nin Leeds bölgesinde geçen hafta yaşananlar bizim için de bir fragman niteliğindendir.
SURİYELİLERİN YAŞA GÖRE DAĞILIMI
Bakın asıl odaklanmamız gereken husus bu tablo. Tablo, işin insani boyutundan çıkıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Yıllardır ifade edilen demografik üstünlüğe, toplumsal huzursuzluğa doğru hızla ilerliyoruz. Bu tabloya müsaade etmek, bu topraklara ve insanımıza büyük ihanettir.
En büyük tehlike, Geçici koruma kapsamındaki Suriyelilerin YARISININ 18 YAŞ ALTINDA OLMASIDIR. ÜÇTE BİRİ 10 YAŞ ALTINDADIR.
İkinci bir tehlike doğurganlık oranı. Resmi bir veri yok. Ancak, her ailede 5-6 çocuk olduğu dikkate alındığında, Neredeyse ülkemizdekine kıyasla 1’e 5’tir. Bu hızla, birçok ilimizde Türk vatandaşlarımız azınlıkta kalacaktır.
Ve tabi ki yaratılan haksız rekabetin sebep olacağı sonuçlar, artan adli vakalar ve güvenlik sorunları diye sayılabilir.
Geçen hafta, Almanya'da bir mahkeme, Suriye'de uzun süredir devam eden çatışmaların siviller için genel bir tehlike oluşturmadığına hükmederek Suriyeli bir kişinin koruma statüsü talebini reddetti.
Bu yük artık, taşınamaz boyuttadır. Peki ne yapılmalı?
Uzmanlar sığınmacıların geri gönderilmesinin mümkün olduğunu söylüyor.
Uğur Dündar’ın köşe yazısında Prof. Dr. Bahadır ERDEM hoca’nın önerilerinden bazılarını ben de özet hali ile sizlerle paylaşıyorum ki, bu işin mümkün olabildiğine ilişkin sesimizi yükseltelim ve bu cennet vatanın istila edilmesine müsaade etmeyelim.
1- Suriyeli geçici sığınmacılara Ekim 2011 tarihinde verilen “geçici sığınmacı hakkı” kaldırılarak, “kaçak olarak bulunan yabancı” konumuna gelmeleri,
2- Beşar Esat ile görüşülerek çıkardığı aflarda ilan ettiği gibi insanlık dışı, kötü muamele yapılmayacağına dair güvenceler alındıktan sonra belirli bir plan ve program dahilinde Suriye’ye geri gönderilmeleri,
3- Ekonomik boyutu için ABD ve AB ile anlaşmalar yapılmalı. Parasal maliyetine de Türkiye, rahatlıkla katlanabilir.
Bu nedenlerle, Sayın Cumhurbaşkanının Beşar Esat ile görüşme talebini çok doğru ve zaruri görüyorum.
Geçtiğimiz hafta TOBB ev sahipliğinde yapılan istişare toplantısı vesilesi ile İçişleri Bakanı Sn. Ali Yerlikaya ve Emniyet Genel Müdürü’ne üyelerimizin konuları bir dosya olarak takdim edildi.
Odamız tarafından TÜM ÜYEYE ve MESKOM üyelerine duyuru çıkılmaktadır.
12 üyemizden gelen konular derlenerek bir dosya haline getirildi.
Dosyanın ilk maddesi şöyle idi:
Toplumsal huzur, güven ve demografik yapının bozulmaması açısından mültecilerin, sığınmacıların ve düzensiz göçmenlerin, acilen ülkelerine geri gönderilmesi, toplumun genelinde hakim olan endişelerin giderilmesidir.
1934 TARİHLİ İSKAN KANUNU
- yılımızda da yolumuza ışık tutan büyük lider, vizyoner Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, o günün şartlarında çıkartmış olduğu İskan Kanunu’nda der ki:
Md 11 C bendi: Kasabalarda ve şehirlerde yerleşen ecnebilerin tutarı, belediye sınırları içinde BÜTÜN NÜFUS TUTARININ YÜZDE 10’UNU GEÇEMEZ VE AYRI MAHALLE KURAMAZ.
Her kararı, her öngörüsü doğru çıkan Atamızın ecnebilere yönelik kararı da çok net.
VATANDAŞLIK SATIŞI / SLAYT 10
İşin bir diğer boyutu ise para karşılığı vatandaşlık satışı. Dünyada gayrimenkul karşılığında vatandaşlık veren sadece 9 ülke var. Ve Türkiye de bunlardan biri. Diğer ülkeler ise slaytta gördüğünüz belki bazılarının isimlerini ilk defa duyduğunuz ülkeler. Çok acı. Ve acilen geri alınması gereken bir karar. Her şey para değildir. Bu topraklar için akan kanın bedeli olamaz. Hele ki, asla ne bu toprağa ne de ülkeye faydası olmayacaklar için…
AB’NİN YENİ GÖÇ VE İLTİCA PAKTI
Göç meselesi özellikle AB ülkelerini ciddi şekilde rahatsız ediyor. 14 Mayıs 2024 tarihinde AB Konseyi yeni sığınmacı ve göç anlaşmasını kabul etti. Sığınmacıların ve göçmenlerin düzensiz gelişlerini ele alacak yeni kurallar belirledi. Anlaşma kapsamında AB, düzensiz göçü azaltarak, bunu üye ülkeler arasında eşit bir şekilde paylaşmayı planlıyor.
Anlaşmaya göre her AB ülkesine, ortak göç sisteminde barındırması beklenen yıllık 30 bin kişiden bir pay verilecek. Bu pay, ülkenin milli geliri ve nüfusunun büyüklüğü, düzensiz sınır geçişlerinin sayısı gibi kriterlere göre hesaplanacak.
Anlaşma, sığınma hakkı kazanma ihtimali düşük görülen kişilerin blok içinde yıllarca kalmalarını önlemek amacıyla yeni bir hızlandırılmış sınır prosedürü getirecek. Talepler en fazla 12 hafta içinde ele alınacak ve reddedilmeleri halinde, 12 hafta içinde ülkelerine geri gönderilecekler.
Göçmenlere yönelik sıkı kabul prosedürleri geliştirilecek. Geçerli oturma izni olmayan kişilerin "zorla dahi olsa" sınır dışı edilmesi ve Belçika ve Alman sınırlarında yakalanan düzensiz göçmenlerin derhal geri gönderilmesi de yer alıyor.
Ancak, yeni anlaşma AB üye ülkelere arasında görüşe ayrılıklarına sebep oldu. Örneğin, Hollanda AB ortak göç politikasından çıkmak istiyor.
2040 YILINDA SU STRESİNİ YAŞAYACAK ÜLKELER
Anlatmak istediğim, Küresel bir diğer sorun da kaynakların tükeniyor olması ve özellikle de iklim değişikliği ile birlikte susuzluğa doğru hızla yol almamızdır.
Harita da gösteriyor ki, Türkiye susuzluk riski yüksek ülkeler grubunda. Kırmızı ve daha da kötüsü koyu kırmızı renkteki, ülkelerde risk büyük. Özellikle de Ortadoğu coğrafyası riskin başında geliyor.
Yani, Bölge su savaşlarına giderek yaklaşıyor. O nedenle, etkin ve hızlı adımlara ihtiyacımız vardır. Zira, süremiz kısalıyor.
SEKTÖREL DUYARLILIK
Sorunun ana kaynağına dönüp baktığımızda, Sektörlerin suya duyarlılığına ilişkin 2 önemli çalışma karşımıza çıkıyor.
İlki İstanbul Sanayi Odası’na ait. Sanayi özelinde yapılan bir çalışmada; tarım ve tarıma dayalı ürünlerin üretimi, tekstil sektörü ve kağıt ve karton sanayi öne çıkıyor.
Diğer yandan, Tarım Bakanlığının çalışmasında; suyun %77 oranında tarımsal sulamada kullanıldığı raporlanıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde bu oran %50-60 arasında. Sanayinin su tüketimindeki payı sadece %11.
Bu durumda, çözümün aranacağı yer tarımsa, neden hala klasik sulama yöntemi kullanılıyor. Bakınız;
Klasik sulama sistemlerinde 1 hektar sulama alanına saniyede ortalama 4 litre su verilirken, modern sulama yöntemlerinden yağmurlama ve damlama sulamalarda sadece 1.2 litre su verilmektedir.
Yani, üçte iki oranında bir tasarruf mümkün. Bakanlığın 2023-2033 Eylem Planı’nda belirlenen adımların yerine getirilmesi önemli olmakla birlikte, daha somut ve büyük çaplı projelere de ihtiyaç olduğu açıktır.
Bizden çok daha az riske sahip AB uygulamaya aldığı Su Çerçeve Direktifi ile tarımda su kullanımını azaltmak amacıyla bir program sürdürüyor.
Elbette tarımdan vazgeçemeyeceğimiz gibi, tarımı, hayvancılığı sürdürülebilir kılmak zorundayız. Ancak, kaynaklarımızı daha etkin kullanmamız gerektiği de çok net.
Yaşlanan dünya nüfusu ve artan teknoloji biz de dahil olmak üzere gençleri köy hayatından kopardı. Artan nüfusla birlikte, Türkiye’nin gıda ihtiyacını bireysel çiftçilikle çözmemiz mümkün görünmüyor. Burada devreye şirketler girmelidir. Yeni nesil tarımı şirketlerin gücü ile daha sürdürülebilir kılabiliriz.
Tüm zorluklara, maliyetlere rağmen, tarımsal üretimde Avrupa birincisi, dünya 9.’suyuz. Birçok üründe dünya birincisiyiz.
Ancak, 1.237 ithalat kalemi içinde en fazla ithalat sıralamasında buğday ve mahlutları 13. sırada. 3.5 milyar dolar buğday ve mahlutları ithalatı gerçekleştirmişiz. Pamuk 37. sırada. Ve 1.7 milyar dolar ithalat rakamı.
Sonuçta da, bugün Küresel gıda fiyatları haziran ayında yıllık bazda %2.1 düşerken Türkiye’de %68.2 arttı. Bu denli bir fark, bir yerlerde yanlış yaptığımızı da ortaya koyuyor. Biz çözümün kendisinden uzaklaşırken, gıda fiyatları da artmaya devam edecektir. Gıda enflasyonunda olduğu gibi enerji enflasyonunda da lideriz.
Yanlışı bulmak zor değil. Türkiye’nin en az yağış alan, en kurak ovası Konya Ovası’nda eğer siz en fazla su isteyen mısır, yonca ve şeker pancarı ekiyorsanız suçu iklim değişikliğine atamazsınız.
Diğer yandan, Dünyanın en verimli pamuk arazisi Söke Ovası’nda, kuraklık ve aşırı sıcaklar pamukları yakarken, yeterli su olmadığı için çiftçiye kısıtlı su verilirken sürdürülebilirliği nasıl sağlayabiliriz?
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE VERİMLİLİK
Teknoloji ve bilimden yararlanarak geliştirilen yöntemlerle sürdürülebilirliği sağlamak mümkün
Marul üzerinden yapılan bir karşılaştırmada ekrandaki tablo çok net olarak hangi tarımsal yönteminin seçilmesi gerektiğini göstermektedir.
Bitki fabrikaları, 365 gün, topraksız, güneş görmeyen, iklim kontrollü alanlarda; LED aydınlatma ve bitki besleme teknolojisi ile ürün yetiştirilen tesislerdir.
Bu teknoloji ile sağlanan verimi, bireysel çiftlik alanlarında sağlamak mümkün değildir.
GIDA KRİZİNE KARŞI SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Rakamlar da göstermekte ki, gıda krizine karşı yeni nesli tarım ile mücadele etmek mümkün.
Geleneksel çiftçiliğe göre 315 kat daha fazla verimli üretim
Üretimde %95 daha az su tüketimi
Yetersiz kalan, bozulan arazı karşısında, şehirdeki atıl alanlarda, topraktan bağımsız ve yatay bir şekilde üretim imkanı
Üretimde sıfır pestisit kullanımı
Taze, sağlıklı ve kayıpsız sevkiyat ile şehir için üretim mümkün ve giderek de yayınlaşıyor.
EKONOMİK DEĞERLENDİRME ANKETİ
Son olarak yılda iki kez yapmış olduğumuz ekonomik değerlendirme anketinin sonuçlarına ilişkin birkaç slayt paylaşmak istiyorum.
2024 yılı ilk yarısında, iç pazarda siparişlerinizle ilgili hangisi gerçekleşti?
Sorumuza;
Firmaların %34’ü iç pazarda siparişlerinin değişmediğini, %52’si azaldığını bildirdi. Sadece %14’ü artış bildirdi.
2023 yılı ilk yarısında, dış pazarda siparişlerinizle ilgili hangisi gerçekleşti? Sorumuza
Firmaların %37’sinin dış pazarda siparişleri değişmezken, %46’sında azalma, %18’inde artış gerçekleşmiştir. yanıtlarını verdi.
HÜKÜMETTEN BEKLENTİLER
Üyelerimizin hükümetten 3 beklentisi
Fiyat İstikrarı/Enflasyonun düşürülmesi
Kurların serbest bırakılması/İhracatın önünün açılması
Sığınmacı sorununun makul şekilde çözümüdür.
Biz de bu konuların takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Son 2 konuya daha değinerek konuşmamı tamamlayacağım.
VERGİ
Tartışma yaratan Vergi Kanunu Meclis’te kabul edildi.
Vergi tabanını genişletecek uygulamaları ve kayıt dışını önleyecek tedbirleri desteklediğimizi, vergisini düzenli ödeyenleri daha da fazla vergi yüküyle karşı karşıya bırakacak uygulamaları desteklemediğimizi içeren önerilerimizi TOBB’a iletmiştik. Serbest Bölgelere ilişkin itirazımız dikkate alınmış ancak, birçoğu taslaktaki gibi geçmiştir.
Vergi için yeni kaynak arayışı içinde iken, “sıfır vergi verenler araştırılsın” önergesinin Mecliste reddedilmesini de anlamak çok zor.
DOĞRUDAN YATIRIMLAR
Dünyanın en büyük elektrikli araç üreticisi Çinli BYD firmasının Manisa’ya yapacağı 1 milyar dolarlık yatırım, çok uzun bir aradan sonra ilk büyük doğrudan yatırımdır. Verilen teşvikler tartışma yaratsa da, Hayırlı olsun ve yeni yatırımlara öncülük etsin. Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan ileri teknoloji yatırımlar için açıklanan yeni teşvik paketi de doğrudan yatırımların yeniden hareketlenmesi adına çok önemli. Hayırlı olsun.
İZMİR (UHA) - AYDAN YALÇIN
SON YAZILAR